Neden Hasta Oluruz?

Hastalık, bedenin enerji sistemindeki dengesizliktir. Her hastalığın ruhsal bir amacı vardır: bizim nerede dengesiz olduğumuzu göstermeyi ve gelişmemizi motive etmeyi sağlar. Bedenin enerji sisteminin bazıları tıkandığında dengesizlik oluşur. Bu tıkanıklık, hücresel ve sistemsel durgunluğa yol açar. Bu durgunluktan virüs ve bakteriler rahatlıkla beslenmeye başlar. Virüsler ve bakteriler hastalığa neden olmazlar, hastalıkla beslenirler.

Virüs ve bakteriler bir bedenden diğerine öksürme, hapşırma, cinsel ilişki vb. yollarla geçebilir ama geçtiği bedende enerjisel dengesizlik ya da durgunluk yoksa orada beslenemez ve varlığını sürdüremez.

Hastalığın bu doğası anlaşıldığında, Batı tıp modelinin hastalıkları iyileştirme yönteminin eksik olduğu da görülebilir. Bebeklere kulak enfeksiyonları için antibiyotik ardına antibiyotik verildiğini görürüz. Anneler çocuklarının bir türlü iyileşmediğinden şikayet ederler. Antibiyotik vermeyi kestiklerinden çocuğun yine hasta olduğunu söylerler. Ebeveynlerin aklına, çocuğun iyileşmemesinin hastalığın kökenine inilmemesinden kaynaklandığı bir türlü gelmez. Hastalıkların kökeni duygusal ve zihinsel bedenlerimizde gizlidir.

Bazı hastalıklar, bedendeki virüs ya da bakterileri beslemez ancak fiziksel zayıflığa veya ağrılara neden olur. Migren, artrit, mide bulantısı ve ülser aslında bu gibi hastalıkların belirtileridir (semptom). Eğer bu belirtiler (migren) hastalığın kendisi olarak tanımlanırsa kullanılan reçeteli ilaçların semptom üzerinde etkisi olacaktır. Ancak bu, hastalığın kendisini tedavi etmeyecektir.

Sadece kişinin doğal yaşam gücü iyileşmeyi sağlayabilir. Bu nedenle, iyileşme ancak kişinin canlılığının, farkındalığının, enerji akışının ya da sevgiyi deneyimleme arzusunun artmasına yardımcı olmayı sağlamakla gerçekleşebilir.

Tabii ki, en önemlisi, tüm hastalıkları önlemeyi bilmektir. Bu nedenle, “Neden hasta oluruz?” sorusu şöyle sorulmalı:

*Enerji yolları ilk başta nasıl tıkanıyor? Cevap: Fiziksel, zihinsel ve duygusal stresle.
*Bu stresler nasıl yaratılıyor? Cevap: Davranışlarımız ve inançlarımızla.

Örneğin, bir araba yolda önünüze kırdığında, patronunuz sizi işten attığında, istemediğiniz bir haber işittiğinizde kızmanız gerektiğine inanıyorsanız (ki bunun sebebi de genelde güçsüz ve aciz kalma korkusu olur) – kendinizde kızgınlık şeklinde bir stres/gerginlik yaratırsınız. Bu da akmakta olan enerji sisteminizi tıkar. Eğer gelecekle, işinizle, çocuklarınızla vb. ilgili endişe duymanın normal olduğunu düşünüyorsanız enerji sisteminizi tıkarsınız. Endişe, genelde refleks bir tepki olmasına rağmen, yine de bir seçimdir. Bir zamanlar endişe etmeyi öğrendiniz, şimdi farklı birşey hissetmeyi tercih edebilirsiniz. Endişe etme, korku, nefret, kızgınlık, imajla davranma, kendine koruma duvarları örme ve acı çekme, kültürümüz tarafından, anne-baba tarafından programlandığımız baskın davranış biçimleridir. Bunlara “davranış” diyoruz. Çünkü, bunlar, deneyimleriniz sonucu verdiğiniz davranışsal tepkilerdir. Örnek olarak; yolda yürürken arabanın size aniden çamur sıçrattığını düşünün. İlk duygusal refleksiniz şoke olmaya benzer bir hal olur. Kızmayı ise siz ardından seçersiniz. Kızgınlık, deneyimin parçası değildir. Siz bu durumun komik olduğuna da karar verebilirsiniz. Ya da şaşırmak/afallamak ile durumu yaşar ve başka herhangi bir gerginlik/stres yaratmazsınız. Bu artık sizin seçiminize kalır. Bu seçimlerinizi endişe, kızgınlık gibi duygulardan yana yaparsanız zamanla hayata direnç göstermeye/tepki duymaya başlarsınız.

Görüldüğü gibi, hastalık sorunu gerçekte bir ruhsallık sorunudur. Çünkü tüm hastalıkların sebebi SİZ’siniz. Kendi inanç ve davranışlarınızla enerji sisteminizi tıkıyor, dengesizliğe ve hastalığa sebep oluyorsunuz. Yalnızca siz bundan sorumlusunuz. Programlanmış düşünceleriniz, duygularınız ve davranışlarınız ile yaşama karşı gösterdiğiniz direnç stresin ta kendisidir. Bunlardan özgürleştikçe yaşama bakış açınız da değişir. Dünyayı daha net ve objektif bir şekilde algılamaya başlarsınız. Hiçbir reçeteli ilaç size bu tür bir sağlığı veremez.

Irsi (genetik) hastalıklara gelince, bunu derinlemesine ele aldığımızda, sadece doğduğumuz bedeni değil, belli inanç ve davranış modellerine sahip olan ana-babamızı ve içine doğduğumuz kültürün önyargılarını da araştırmaya dahil etmeliyiz. İçine doğduğumuz tüm koşulları da nesilden nesile aktarırız. Esasında, ruhsal-ben boyutunda doğarken sahip olduğumuz enerjiler/tıkanıklıklar, bu hayatta üzerinde çalışmamız gerekenlerdir. Gelişmemizi sağlayacak en uygun koşulları seçmek yine bize ait bir sorumluluktur. Irsi (genetik) hastalıklar, derin benliğimizin ifadesidir.

Bu anlamda, salgın hastalıklar da bir grup deneyimi olarak görülebilir. Toplumun bir bütün olarak çözmesi gereken deneyimlerdir. Fiziksel boyutta hastalıkların salgın hale dönüşmesi kolaydır çünkü toplumun genel dengesizliğinin olduğu alanlar aynı zamanda bireylerin de dengesiz ve durgun olduğu alanlardır.

Her hastalığın ruhsal bir amacı vardır: bizim nerede dengesiz olduğumuzu göstermeyi ve gelişmemizi motive etmeyi sağlar. Dengesiz alanlarımızı görmek ve sevgiyle ilerlemek dileğiyle.

Kaynak:
Reiki, Ellerinizin İyileştirici Gücü,
Richard Weinman